Aldığım Kararları Neden Sürdüremiyorum?
Yayın Tarihi: 04.09.2025 • Yazar: Kl. Psk. Özge Erkonan
Kategoriler:
- özfarkındalık
- bilinçdışı duygular
- psikoterapi

Bu bir irade meselesi mi?
Hayır. Ne kararlarını sürdürebilen insanlar her zaman iradeli ve güçlüdür, ne de sürdüremeyenler iradesiz ve zayıf olarak etiketlenebilir. Bu konu, “irade” nin ötesine geçer; kararları sürdürebilme becerisi, psikolojik ve bilişsel birçok faktörle iç içedir.
Sağlıklı beslenmeye başlamak, düzenli spor yapmak, öfke kontrolünü geliştirmek... Bunlar herkesin tekrar tekrar aldığı ama sürdürmekte zorlandığı kararlardan sadece birkaçı. Herkes zaman zaman daha iyi bir versiyonuna ulaşmak için kararlar alır. Fakat alınan kararların arkasında durmak her zaman kolay olmaz.
Peki ne oluyor da büyük bir isteklilikle alınan bu işlevsel ve yararlı kararları sürdürmek bu kadar zor?
Bu soru basit gibi görünse de, aslında oldukça katmanlı. Cevabı sadece “irade” ya da “disiplin” gibi dar çerçevelerle açıklamak çoğu zaman yetersiz kalır. Çünkü kararları sürdürememek; duygusal, bilişsel ve nörolojik birçok sürecin iç içe geçtiği karmaşık bir meseledir.
Bu konuyu daha derinlemesine anlayabilmek için üç temel başlık üzerinden ele aldım:
İçsel Değersizlik Hisleri,
Engelleri Tanımamak,
Beynin Yapısı.
1. "Hak etmiyor muyum?" — İçsel Değersizlik Hissi
Alınan kararların çoğu “daha iyi” bir versiyonumuza ulaşmak içindir: daha sağlıklı, daha huzurlu, daha üretken... Fakat bazen bu versiyona ulaşmak içten içe fazla “uzak” gelebilir.
Psikanalitik açıdan bakıldığında, özellikle çocuklukta sıkça değersizleştirilen, yeterince görülmemiş veya onaylanmamış bireyler, bu deneyimlerin izlerini bilinçdışında taşımaya devam edebilirler. Bu da şu anki yaşamlarında, “iyi” olanı hak etmediklerine dair derin, fark edilmesi zor bir inanç sistemi yaratabilir. Kişi bilinç düzeyinde bir hedefe ulaşmak istese de —örneğin sigarayı bırakmak, daha sağlıklı yaşamak, düzenli üretmek gibi— bilinçdışı düzeyde “Ben buna layık değilim” duygusu devreye girer. Ve bu duygu, kararların istikrarlı biçimde sürdürülmesini zorlaştırır.
Bir iç ses adeta şöyle fısıldar: “Zorlama kendini. Zaten beceremezsin. Buna layık değilsin.”
Bu da dışarıdan bakıldığında “irade eksikliği” gibi görünse de, aslında derinde yatan mesele kişinin özsaygısıyla ilgilidir. Çünkü kişi kendini içten içe değerli ve yeterli görmediğinde, en iyi niyetlerle aldığı kararlar bile sabote edilebilir.
*O Halde Şöyle Soralım? “Kararlarımın arkasında duramamam bir irade meselesi mi, yoksa derinlerde bir yerde kendimi buna layık görmemem mi?”
2. “Neden bu kadar zorlanıyorum?” — Engelleri Temizlememek
Bir kararı sürdürmek sadece iyi niyetle, kararlılıkla ya da motivasyonla olmaz. O kararı hayata geçirebilmek için günlük yaşamda karşımıza çıkan içsel ve dışsal engelleri fark etmek gerekir.
Bu engeller bazen duygusal ve bilişsel süreçlerden kaynaklanır: tükenmişlik, erteleme, “hayır” diyememe, suçluluk ya da önceki bölümde bahsedilen değersizlik duyguları gibi. Bazen ise çevresel koşullar devrededir: yeterli destek görememek, bilgi eksikliği, motivasyonu bozan kişiler, fazlaca sorumluluk yüklenmiş bir yaşam düzeni...
Bu noktada varoluşçu bir perspektif bize yardımcı olabilir. Kendimize dürüstçe şu soruyu sorduğumuzda:
“Bu kararı sürdürmeye çalışırken beni ne zorluyor?” … cevaplar belirmeye başlar. Ve bu farkındalık, sürdürülebilir bir değişimin başlangıç noktası olabilir.
Çünkü bazen mesele, hedefe ulaşma çabası değil; o hedefe giden yolda birikmiş taşları, gölgede kalmış çukurları fark edip temizleyebilmektir. Yol açıldığında, yürümek hem daha kolay hem de daha tatmin edici hale gelir.
*O Halde Şöyle Soralım? “Gerçekten iradesiz olduğum için mi sürdüremiyorum kararlarımı, yoksa yürümeye çalıştığım yolda neyin ayağıma takıldığını henüz fark etmemiş olabilir miyim?”
3. “Neyin peşindeyim?” — Beynin Kestirme Yolları ve Haz Arayışı
Beynin evrimsel yapısı, özellikle “ilkel beyin” olarak tanımlanan kısmı, temel olarak haz odaklı çalışır. Hızlı sonuç, kolay yol, anlık rahatlama... Ve özellikle son yıllarda artan dijital uyaranlar — kısa videolar, hızlı içerikler, anlık bildirimler — bu sistemi daha da sabırsız ve anlık tatmine odaklı hale getirdi.
Oysa bir kararı hayata geçirmek; sabır ister, tekrar ister, bazen de uzun süre hiçbir “ödül” alamadan devam edebilmeyi gerektirir.
Bu, bekleme süreci beyin için yorucu ve meşakkatli bir süreçtir. Bu yüzden de beyin çoğu zaman fısıldar:
“Boşver şimdi hedefi... Hadi küçük bir keyif al. Hemen.”
Ve akabinde kendimizi bir anda şekerli bir şey yerken, dizi başlatırken ya da durmadan video kaydırırken bulabiliriz.
Ama iyi haber şu: Beyin kandırılabilir ve eğitilebilir.Tekrar eden davranışlarla, küçük adımlarla, sabırla...“Plastisite” denen o muazzam yeteneği sayesinde, beyin yeni yollar inşa eder.Bu da demektir ki; kararları sürdürebilmek, iradeyi güçlendirmek — sanılanın aksine — mümkün, hatta öğrenilebilir bir beceridir.
*O Halde Şöyle Soralım? “Gerçekten iradesiz miyim, yoksa beynimin haz odaklı doğasını nasıl yöneteceğimi henüz öğrenmemiş biri miyim?”
Sonuç Olarak
Kararları sürdürmekte zorlanmak, sadece zayıf bir iradeye sahip olmakla açıklanamaz. Bu zorluk çoğu zaman, fark edilmemiş içsel değersizlik duygularından, görünmeyen engellerden ya da beynin haz odaklı işleyişinden kaynaklanabilir.
Ama iyi haber şu: Tüm bunlar fark edildiğinde, değiştirilebilir.
Kendimize şefkatle yaklaşır, bu üç katmanı —ve belki daha fazlasını— görmeye cesaret edersek;
kararlar artık yalnızca “başlanan” şeyler değil, aynı zamanda sürdürebilen şeyler hâline gelir.