Yaşıyorum Şahidim Var!
Yayın Tarihi: 19.06.2025 • Yazar: Kl. Psk. Özge Erkonan
Kategoriler:
- özfarkındalık
- şefkat
- Psikoterapi

Romantik ilişkilerde herkesin aradığı şey aşk sanılır. Dostlukta ise eğlence, sohbet ve biraz dertleşme. Yüzeyde görünenler bunlar olsa da çoğu zaman daha derinlerde başka bir ihtiyaç vardır:
Hayata şahitlik edilmesi, anıların içinde tek başına kalmamak ve birlikte bir hafıza oluşturmak.
İlk Aynalanma: Annenin Gözünden Kendini Görmek
Benliğin gelişiminde birincil öteki olan bakım verenin (çoğunlukla annenin) bakışı belirleyicidir. Bu bakış sadece fizyolojik ihtiyaçlara değil, ruhsal varoluşa da tanıklık eder. Bebek, annenin gözünde kendini görür. Bu ilk aynalanma bireyin kişisel tarihinin başlangıcıdır. Ebeveynin zihninde tutulan küçük detaylar zamanla çocuğa yansıtılır; bu yansıtma sayesinde çocuk “ben yaşadım, hissettim ve var oldum” deme kapasitesi ve bir kişisel tarih hissi geliştirir.
Kurulan İlişkiler: Yeni Aynalama Alanları
Kişisel tarih, kısa insan ömrü içinde “ben de yaşadım, ben de hissettim ve var oldum” demek ve tatmin olmuş hissetmek için çok önemlidir. Zaman geçtikçe bireyselleşen, sosyalleşen, hayatta farklı mücadeleler veren yetişkinlere dönüşürken; bu tanıklığa olan ihtiyaç yok olmaz, biçim değiştirir. Kurulan her yeni ilişki, bir aynalama alanı sunar. Zamanla bu aynaların yansıtma biçimi, yani eşlik edenlerin duygusal kapasiteleri belirleyici olmaya başlar. Hayat büyüdükçe kalabalıklaşır gibi görünse de değişen öncelikler ve bakış açıları ile ayrışan yollar bu eşlikçileri birer birer seyreltir. Ve nihayetinde en filtresiz ve saydam versiyonlarla sadece en gerçek şahitler kalır.
Doğum ve Ölüm Arasında: Hikâyenin Tanıkları Kim?
Herkesin hikayesinin başı ve sonu aynı olsa da bir hikâye ancak içinde olan bitene şahitlik eden yol arkadaşları ile anlam kazanır. Bu anlam, bazen bir sevgilinin gözünde, bazen bir dostun sesinde, bazense sakince eşlik eden bir terapistin sessizliğinde görünür.
Terapötik Tanıklık
Terapötik ilişki de çoğu zaman kişinin kendisine dair tanıklık edilmemiş yanlarının ilk kez görünür olduğu bir alandır. Terapist, yalnızca anlatılanlara değil; anlatılamayanlara, sessizliğe ve çelişkilere de kulak verir. Bu türden bir tanıklık; bireyin parçalı deneyimlerini bir bütün hâline getirmesine, geçmişe yeni bir gözle bakabilmesine ve içsel tarihini yeniden kurmasına alan açar.
İster terapist ister dost olsun… gerçek tanıklık içinde sevgiyi, şefkati, merakı, hassasiyeti, zaman ayırabilmeyi ve kimi zaman öncelik verebilmeyi barındırır.
Gündelik Anların Tarihi
İşte bu yüzden gerçek benliklerle temas edebilen, hayatın küçük detaylarıyla birbirine yol arkadaşlığı yapabilenlere ihtiyaç var. Çünkü hikâyeler, sadece dışarıdan herkesin görebildiği büyük başarılar, mutluluklar, olaylar ve üzüntülerden değil, küçücük anların birikimiyle oluşur.
Dünya için küçük, peki ya benim için?
Terfi haberini ya da önemli bir sınavın ardından gelen başarıyı pek çok kişi görebilir; ama sınav sabahı evdeki o telaşla yanan elin acısına, terfi alana kadar göğüslenen tüm zorluklara, ayağa vuran ayakkabıların yarasına kim şahit olur?
Yeni boyanmış saçların keyfi, ilk defa tam kabarmış bir kek yapmanın gururu, uzun zamandır öğrenmeye çalışılan enstrümandan çıkan ilk notaların mutluluğu; ya da alelade bir filmde dökülen gözyaşları, en sevilen anahtarlığı kaybetmenin hayal kırıklığı, hastanede beklenen sıranın bunaltıcılığı… İç dünyada çok önemli ama dünyanın geri kalanı için pek de bir şey ifade etmeyen o küçük hayat deneyimleri; işte o empatik tanık tarafından görüldüğünde duyulduğunda, kapsandığında anlam bulur ve hayat keyifli bir yere dönüşür. Kişisel tarih de işte bu küçük anların toplamıyla oluşur.
Birbirinin Hafızası Olmak
“O neydi, bu nasıldı, ah unuttum” … Birbirinin şahidi ve tarihi olmak.
Bazen de geçmiş ve hatta kendiliğe dair detaylar ancak bir başkasının hafızasıyla hatırlanır.
“Sen bana bunu demiştin.”
“O gün çok üzülmüştün.”
“Hatırlıyor musun, orada çok gülmüştük.”
Bu cümleler yalnızca anı değil, benliğin sürekliliğini inşa eder. Çünkü bu sözler, görülmüş, duyulmuş, kimi zaman cesaretlendirilmiş, kimi zaman da sakince tutulmuş bir varoluşa tanıklık edildiğini gösterir.
Son Söz: en derin bağ
İşte bu yüzden zamanla en kıymetli hâle gelen şey; varılan yerden ya da yolda olup bitenlerden çok, o yolu kiminle yürüdüğündür. Ve en derin bağlar, “seni unutmam” cümlesinin söylenmediği ama hissedildiği yerde kurulur.